‘KABUL BIR SON DEğIL BAşLANGıçTıR’

Son dönemde her yerde karşımıza çıkıyor, herkes mindfulness’tan bahsediyor. Peki, nedir bu? Mindfulness Institute Türkiye kurucusu Prof. Dr. Zümra Atalay’a sorduk. Atalay hem yeni kitabı ‘Yeni Olasılıkları Mümkün Kılma Sanatı: Kabul’ü anlattı hem de bu yöntemle ilgili sorularımızı yanıtladı. Prof. Dr. Atalay: “Mindfulness’ın temel uygulaması meditasyondur. Buradaki meditasyon zihni boşaltmak veya rahatlamakla ilişkili değildir. ‘Gözünü kapatıp dur burada’ diye ilerlemez süreç.”

Mindfulness son dönemin yükselen kavramı, herkesin dilinde. Bu kavramın esasları nedir, herkese uygun mu, her derde çare mi? Prof. Dr. Zümra Atalay’la yeni kitabı ‘Yeni Olasılıkları Mümkün Kılma Sanatı: Kabul’ vesilesiyle buluştuk. Mindfulness yani bilinçli farkındalıkla başladık sohbete... Zümra Hoca “Hep kendimizi eksik, yetersiz, yetişememiş ve kurban hissetme eğilimimiz var. Tüm bu içsel ve dışsal süreçlerle beraber yaşayabilmek ve en önemlisi bunları kabul edip ehlileştirmek ve uzlaşmak için mindfulness bu kadar popüler oldu” diyor

Öncelikle günümüzde yaygınlaşan mindfulness kavramından başlayalım. Siz konunun uzmanısınız. Ne zaman ortaya çıktı bu kavram?

Bu kavram aslında kadim öğretilere dayanıyor. Zihni anlama, düzenleme, yönetebilme ve en önemlisi ehlileştirme üzerine bir yöntemdir. Yani insan var olduğundan, toplumlar oluştuğundan beri aslında insanın temel meselesi diyebiliriz. Fakat sistematik ve bilimsel destekli bir program haline gelmesi 1979’a dayanıyor. Günümüzde de gittikçe yaygınlaşmaya ve özellikle de nörobilim desteğiyle gelişmeye devam ediyor.

Neden bu kadar popüler oldu?

Zihinlerimiz sürekli geçmişte olup bitenlerde veya gelecekte hiç olmayacak veya olma olasılığı olacaklarda uçuşuyor. Yaşamla ve kendimizle temasımız çok azaldı. Dikkatimiz çok dağınık. Adeta bir uyaran bombardımanına maruz kalıyoruz her gün. İş çok fazla, zaman sınırlı. Sürekli kendimizi diğerleriyle kıyasladığımız bir toplumda yaşıyoruz. Herkesin hayatının en güzel yanlarını gösterdiği sosyal medyaya maruz kalıyoruz, ki zihnin en büyük düşmanlarından biri karşılaştırmadır. Hep kendimizi eksik,

yetersiz, yetişememiş ve kurban hissetme eğilimimiz var. Tüm bu içsel ve dışsal süreçlerle beraber yaşayabilmek ve en önemlisi bunları kabul edip ehlileştirmek ve uzlaşmak için mindfulness bu kadar popüler oldu.

‘Zihin kötü bir efendidir’

Nedir tam olarak mindfulness? Ne işe yarar?

Mindfulness zihni düzenlemek ve eğitmek için etkili bir yöntem. Zihin, iyi bir köle fakat kötü bir efendidir ve ehlileştirilmesi gereken bir yapıdır. Mindfulness ile bunu sadece teorik uygulamalarla değil, deneyimsel uygulamalarla çalışırız. Deneyim bu işin olmazsa olmazıdır. İyileştirici gücünü farkındalıktan alır...

Meditasyonla nasıl bir ilişkisi var?

Mindfulness’ın temel uygulaması meditasyondur. Meditasyon bir odaklanma yöntemidir. Mindfulness’taki meditasyon aslında hem bize odaklanmayı hem de odaklandığımızla kurduğumuz ilişki biçimimizi fark etmeyi öğretir. Bu meditasyon, zihni boşaltmak veya rahatlamakla ilişkili değildir. Mindfulness meditasyonunda uygulatan kişi de uygulayıcı da

ne yaptığını bilir. “Gözünü kapatıp sadece dur burada” diye ilerlemez süreç. İçerik tamamen beynin işleyişi ve yapısına göre düzenlenmiştir.

Her anımızı mindfulness prensiplerine uygun olarak geçirebilir miyiz? Bu gerçekçi mi?

Evet, bu gerçek, tabii ki geçirebiliriz. Mindfulness sadece şimdiki anda kalmak ve odaklanmakla ilgili değildir. Zihnimiz uçuştuğunda, zorlandığımızda, birtakım sıkıntılar yaşadığımızda onları çözümlemeye çalışmadan önce neler olup bittiğini fark edebilecek kadar durmakla da ilgilidir. Yani hemen reaksiyon göstermek yerine durup ‘bu nedir’ sorusunu sormamızı da kapsar.

Herkese uygun mu? Özellikle anksiyetesi olan kişilere uygun olmadığı söyleniyor...

Ehil ellerde uygundur. Çünkü mindfulness ile önce stabilizasyonu ve rahatlatıcı sistemleri devreye sokuyoruz. Uygun bir uzman tarafından, kaygısı ve zorlanması olan kişilere uyarlanmış bir program hazırlayarak uygulanabilir.

Her zaman uygulanabilir mi? Örneğin deprem gibi felaket dönemlerinde her an, her şeyin farkında olmak yerine biraz zihnimizi meşgul etmek, bir anlamda o an olan bitenden kaçmak da bir seçenek olmaz mı?

Deprem sonrasında psikoterapistlere travmaya duyarlı mindfulness uygulamaları hakkında eğitimler verdim ve hatta herkesin kullanımına açık bir kitap hazırladık. Elbette ki depremden mağdur olmuş bir kişiye “Gözlerini kapat ve nefesine odaklan” diyemezsiniz. Güvenli ve hassas bir müdahale planı hazırlanması gerekir. Mindfulness, yaşam boyu yanımızda taşıdığımız bir çanta gibidir ve bu çanta ihtiyaç anlarında kullanmak üzere kabul, sakinlik, cömertlik, yargılamamak, şefkat ve nicesini içerir.

Fiziksel, psikolojik rahatsızlıkları mindfulness’la atlatmak mümkün mü?

Birçok araştırma var bu konunun üzerine. Stres ve zorlamanın özellikle fizyolojik sağlığımız üzerinde çok fazla etkisi var; enflamasyonun artması, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve birçok kronik rahatsızlığın ortaya çıkması gibi. Bu nedenle fiziksel birçok rahatsızlıkta tavsiye ediliyor. Bağışıklık sistemiyle ilgili rahatsızlıklarda  ve özellikle deri hastalıklarında ve stresle semptom gösteren rahatsızlıklarda araştırmalar sonucunda destekleyici bir yöntem olarak öneriliyor. Alzheimer, demans gibi bazı nörolojik rahatsızlıkların önlenmesinde ve atakların dindirilmesinde de tavsiye ediliyor.

Son kitabınız kabul etmek üzerine kurulu bir kılavuz... Hayatın gerçeklerini nasıl kabul ederiz? Bize pratik tavsiyeler verir misiniz?

Kabul öncelikli olarak bizde olup biteni görmekle ilgili. Mesela bir şey sizi üzüyorsa “Evet, bu beni üzüyor”, alınıyorsanız “Evet, ben buna alınıyorum” deyin eğer kabul edemiyorsanız “Kabul edemediğinizi de kabul edin” diyorum... Sonuçta kabul, olanı olan haliyle görmektir. Biz olanı olan haliyle göremediğimizde ani tepkiler verip hemen çözümleme arayışına gidiyoruz. Ve hemen çözümleme arayışı aslında çaresizlikten geliyor. Biz aslında kabulü hep şöyle düşünüyoruz; ‘Baktım, denedim denedim olmuyor, sonunda kabul ettim’. Halbuki kabul bir son değildir. Çaresizlikle uygulanan bir yöntem hiç değildir. Öncelikle bizde neler olup bittiğini, direncimizi, üzüntümüzü, sıkıntımızı, haklılığımızı veya haksızlığımızı kabul edip sakinleşmemiz gerekiyor. Kabul bir son değil, başlangıçtır.

‘Eyleme geçmek kabulün ta kendisidir’

İtiraz etmemek ve kabul etmek karıştırılan iki kavram. Sizce nasıl bir fark var aralarında?

Kabul bir önceki aşama. Önce neler olup bittiğini, bir olayın bizi üzdüğünü veya zorladığını kabul etmemiz gerekiyor. Bunu kabul ettikten sonra elbette itiraz edebiliriz. Kabul karşımızdaki kişinin söylediğini doğru kabul etmek değil, durumun varlığını kabul etmektir.

Psikolojide sınır çizmek ve bize iyi gelmeyen şeyleri değiştirmek için harekete geçmek de önemli kavramlar. Kabul etmek kişiyi bu kavramlardan uzaklaştırır mı? Pasifleştirir mi?

Sınır çizebilmek için öncelikle bir problem olduğunu, bizi zorladığını kabul etmemiz gerekiyor. Sınır çizebilmenin önündeki engel bir zorluğu görememektir. Onun için tam aksine aslında ‘bu beni zorluyor’ demek ve eyleme geçmek aslında kabulün tam da kendisidir.

‘Çocuklar için de bir kategori var’

◊ Bir akıllı telefon uygulamanız var, Anbean. Kullanıcılar içerikte neler bulabilecek?

Anbean bir meditasyon ve mindfulness uygulaması. Aslında bu projenin niyeti daha çok kişiye dokunabilmek. Burada tamamen bilimsel yöntemlerle desteklenmiş uygulamalar var. Yani zorlanmanız, ihtiyacınız olan her neyse bunların kategorize edilmiş hali bu uygulamanın içinde var. Örneğin uykuyla ilgili bir problem yaşıyorsunuz, uyumadan önce sizin rahatlamanızı, kabule geçmenizi sağlıyor. Çünkü uyumak için bile kabule geçmeniz gerekiyor (gülüyor). Meditasyon serileri, podcast’ler, hikâyeler ve dinletiler içeriyor. Ayrıca çocuklar için mindfulness kitabımdaki çalışmaları içeren küçük uygulayıcılar için açtığımız bir kategorimiz de var.

2023-06-04T04:00:58Z dg43tfdfdgfd